Sayfalar

3 Aralık 2013 Salı

Zorunlu Askerlik ve Türkiye



               Zorunlu askerlik : Herhangi bir ülkede belirli bir yaşa gelen vatandaşların, zorunlu olarak , belirli bir süre orduda görev yapması veya anlaşmalı oldukları bir süre boyunca meslek olarak icra etmesidir.

               Zorunlu askerlik ulus devletlerin ortaya çıkmasıyla daha da önem kazanan bir oluşum olmuştur. Devletler birinci dünya savaşından sonra ülkelerini savunmak için zorunlu askerliğe önem vermişlerdir. Fakat zaman ilerledikçe ülkelerin gelişimlerinin ve güvenliklerinin ordudaki asker sayısıyla değil ülkelerdeki merkez bankalarının doluluk oranıyla doğru orantılı olduğu anlaşılmıştır. Ülkelerin ekonomilerinin güçlenmesi ülkelerin gelişmesini onu takiben de teknolojilerinin gelişmesini sağlamıştır bu doğrultunun sonucunda da ordudaki asker çoğunluğunun yerine gelişmiş silahlar üreten az askere ihtiyaç duyulan bir yapı ortaya çıkmıştır. Bu açıklamadan sonra biz Türkiye olarak bu gelişim surecinin hangi safhasındayız? Olmamız gereken yerde miyiz? Bu soruların cevaplarını tabii ki hepimiz az çok tahmin edebiliriz ama şöyle bir açıklama yaparsak daha açıklayıcı olacağına eminim.

             Türkiye olarak 1.dünya savasından sonra doğu ekseninden batı eksenine bir değişimi benimsemiş batılılaşma kelimesinin anlamına bürünmüş bir ülkeyiz. Peki madem batılılaşmaya çalışıyoruz hatta batılılaştık ( Avrupalılaştık) oradaki ülkelerin sistemlerine de entegre olmalıyız. AB müktesebatıyla bu entegrasyon yapılmaya çalışılsa da engellenen fasıllar geçmişten gelen korku ve düşmanlık hissi bu entegrasyona şiddetle karsı çıkmaktadır bu başka bir başlığın teması olabilir. Bizi su anda ilgilendiren kısım Avrupa'da zorunlu askerliğin ne durumda olduğudur. Örnek vermeye ABD'den önceki dünya lideri konumundaki İngiltere'den başlayalım İngiltere 2.dünya savasında aldığı buyuk yıkıma rağmen 1960 yılında zorunlu askerliği kaldırmıştır. ABD 1973 yılında zorunlu askerliği kaldırmıştır . Almanya ise 2011 yılında zorunlu askerlik sistemini bitirmiştir. Ülkemize gelince GSMH bazında bakılırsa son yıllarda hızlı bir yükselişe geçmiş ülkeyiz ve 1.dünya savasından sonra Kıbrıs Barış Harekatını saymazsak bir savaş riski de yaşamadık. Ekonomik olarak gelişemediğimiz içinde askerlik sistemini değiştiremedik zorunlu askerlik sistemini halen uygulamaktayız. Bu sistemin ülkeye faydası mı zararı mı var diye düşünecek olursak kesinlikle zararı olduğu çeşitli çevrelerce ispatlanmıştır. Ordu hantal bir yapıya bürünmüştür. Ülke savunması acemi erler yarine uzman askerlere teknolojik ekipmanlara bırakılırsa ordunun yükü hem hafiflemiş hemde teknolojik acıdan kendine yücelten bir yapıya kavuşmuş olacaktır. 
          Peki tüm bunlara rağmen neden bir dönüşüm gerçekleşmedi? Nedeni çok basit ülkedeki istikrar ve ekonomik şartlar buna elverişli değildi . Peki bundan sonra ne olur? Ülkedeki istikrar ve ekonomik gelişme bu hızla devam ederse ordunun profesyonelleşmiş personel sayısı önümüzdeki en fazla 10 yıl içinde yeterli seviyeye gelecek ve zorunlu askerlik yerini profesyonel orduya bırakacaktır.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Kördüğüm Suriye


Uzun bir suredir Turkiye'nin ana gundem maddesi Suriye bildigimiz uzere, oylede gorunuyor ki daha bir muddet boyle kalacak . İlkokuldan beri bize ogretilen Turkiye'nin jeopolitik konumu olmustur, malum Asya ile Avrupa arasında kopru gorevi goren bir ulkemiz var bunu surekli avantaj olarak gosterdiler bize yalan veya yanlıs degildi evet bu bir avantaj hatta cok buyuk bir avantaj ama bu avantajı kullanamadıktan sonra dezavantaj oluyor. Bu dezavantajlardan biri de Rusya ve ABD basta olmak uzere Turkiye'ye uyguladıkları baskılar. Bolgede enerji tekelini elinde tutan Rusya'nın Turkiye'nin basta enerji politikaları olmak uzere domakratik ve istikrarlı bir ulke olmasını engelleme istegi ikincisi ise Amerika'nın gecmisten beri İsraille iliksilerini en ust seviyede tutarak Rusya ile İsrail arasinda bir baraj gorevi gormesini istemesi ve bu tavrıyla ortadoguda soz sahibi ve etkili bir aktor olması istegi. Bu istekleri dogrultusunda ABD'de Rusya'da uzun yıllardır Turkiye'yi prangalara mahkum bırakacak bu jeopolitik avantajı dezavantaj haline getirerek Turkiye'ye duraklama ve zaman zamanda gerileme donemlerinin icine mahkum etmislerdir. Bunu en basit ve anlasılır yontem ile soyle acıklayabılırız kı Turkiye'nin ne kadar zaman kaybettigini gozler onune serebılelım. Cumhuriyet kuruldugundan bugune gecen 90 yıllık donemde eger istikrarlı bir yapı olsaydı su anda 22.hukumet doneminde olmamız gerekirdi . Fakat biz su anda 61.hukumet donemindeyiz . Kaybımızı en net bıcımde boyle anlatılabılır. Eger ki biz su anda 22. hukumettte olsaydık bu Turkiye'de istikrarin var oldugunu gosterecek ve gelismis ulke dedigimiz ulkelerin yani ekonomisi cok guclu olan ulkelerin bizim uzerimizde engelleme baskı yapma politikaları gerceklesmeyecekti. Tum bu olaylar bunca yıldır pesımızı bırakmadı taa ki 2002 yılına kadar. 2002 yılından gunumuze kadar istikrarlı bir donem gecirdik secimler tam zamanında yapıldı enflasyon canavarı diye tabir ettigimiz ekonomik dalgalanmalar yasanmadı devolasyonlar olmadı vb. Bu istikrarın ulkemizin gelisiminde cok buyuk bir etkisi oldugu kesindir. Bu istikrar beraberinde buyumeyi ekonomik kalkınmayı ve beraberinde guclu bir ulke olmayı getirmistir. Guclu ulkelerin tarihini inceledigimizde guclenmelerinin en temelinde ekonomi politikaları yatmaktadır. Ekonomisini guclendirip dısa bagımlılıklarını azalttıklari anda sıcrama yasamaları cok uzun surmemektedir, iste tam da bu noktada yazımızın baslıgına uygun olan Suriye konusuna geliyoruz. Rusya enerji ihracatında genel olarak tekeli elinde tutan bir ulke gelir kaynagının buyuk bir kısmını enerjiden elde ediyor. Turkiye bu konuda ataga gectikce dısa bagımlılıgı azaltmak icin ve hani bize soyledıklerı Asya ıle Avrupa arasındakı kopru gorevi goren ulkemize hak ettigi degeri verebilmek icin caba sarfettiginde Rusya'nin gelirlerinde bir azalma meydana gelecegi icin Turkiye'nin onune bariyerler koymaya devam ediyor. Buna karsılık uyesi oldugumuz ve zamanında Rusya'ya karsı kurulan ve Turkiye'nin cok onemli bir paya sahip oldugu NATO basta olmak uzere uluslaruzeri platformlarda Turkiye yalnız bırakılıyor. Rusya'nın engellemelerine baktıgımızda dogumuzda Ermenistan ile sorunların temelinde Rusya yatıyor ve bunu acık ve net olarak soyleyebılıyoruz. Bir Turk birligi kurulmasını engellemek ve olası enerjı hatlarını bu bırlık uzerınden Turkiye'ye buradan da Avrupa'ya gecmesini engellemek icin Karabag sorununu cıkarıp yolu tıkamıstı. Fakat guclenen Turkiye ekonomisi geri kalan ve Rusya ile iyi iliskiler kuramayan Gurcistan'la Turkiye arasında kazan-kazan politikası dahilinde yakınlastırmıs ve karsılıklı vizelerin kalkması ile guclenmistir. Bu politika ile Baku –Tiflis-Ceyhan boru hatti ve kurularak Rusya'nın Avrupa'ya karsı olan enerji tekeli kırılmıs ve Turkiye jeopolitik olarak elinde bulundurdugu avantajı saglamıs olmustur. Buna ek olarak Baku –Tiflis – Kars demiryolu projesiyle ve Marmarayın acılmasıyla Londra'dan Pekin'e kadar kesintisiz bir demiryolu hattı kurularak Turkiye hak ettigi avantajları kullanacak ve bu avantajlar beraberinde istikrarı getirecektir. Tum bu olan pozitif olaylar karsısında Rusya etkinliginin azalacagının farkında oldugu icin Turkiye'ye Suriye konusunda ayak bagı olmaya devam etmektedir. Ortadogu'nun istikrari icin gelismis ulkelerin kuklaları olan yapıların degiserek demokratiklesmesi gerekmektedir. Bu ongoruye gore arap baharıyla dikta rejimleri yerini demokratik bir yonetim anlayısına bırakmıstır. Buna gore Rusya etkisi altında olan sadece Suriye ve İran kalmıstır. Eger olurda Rusya Suriye'yi elinden kacırırsa Akdeniz'de soz sahibi olma imkanını kaybedecektir cunku Rusya'nın Akdeniz'de sadece Suriye'deki ussu kalmıstır. Bunun icin Rusya Suriye konusunda ileri bir adım atmamaktadır. Hatta tum dunyanın gozu onunde Suriye'ye fuze satımı yapmakla yanan atesi koruklemektedir ve maalesef ki her zaman soyledıgım gibi BM Guvenlık Konseyi yapısı geregi bunun altını cızıyorum 193 uyenın cogunlugunun degıl sadece 5 daimi uyenin kararlarına baglıdır. Boyle bir birlige demokratik demek sadece trajikomik bir olaydır. BM Guvenlik Konseyi boyle bir yapıda oldugu icin Suriye konusunda etkili olamamaktadır. Olaya Turkiye konusundan yaklasırsak eger onunde cesitli alternatifler vardır siyasal ulusal kamuoyunu olaya dahil etmek en mantıklı alternatiftir ve Turkiye son iki yıldır bu konuda cok yogun bir dıplomatık trafık yurutmektedir ama ne yazıkkı BM Guvenlık Konseyı'nın yapısı gerekıyı etkılı olamamaktadır. Ikıncı bır alternatif ise askeri mudahaledir. Fakat bu riskli bir secenektir risk askeri gucten kaynaklı degil ekonomi kaynaklıdır. Askeri bir mudahaleyi eger Turkiye tek basına yaparsa ekonomisi ciddi kayıplar yasar bu ekonominin kaybı gelisme ve buyume surecindeki Turkiye'yi yatırımların gelmesinden yatırımcıların kacmasından dolayı negatif yonde cok kotu bozguna ugratır. Bu yuzden Turkiye oyun kurucuları oyuna davet etmek istemektedir. Rusya Suriye'de yasanan tum bu drama sadece ulke cıkarları icin yaklastıgından hergun bınlerce kisinin olumune neden olmaktadır ve ABD ve AB'de sozde Turkiye'ye desteklerinden daha ileriye gidememektedir. Bu olayın cozumunde iki alternatif kalmıstır ya Rusya ikna edilmelidir yada ABD kırmızı cızgımız dedıgı kımyasal sılahların kullanımını kanıtlayarak Suriye'ye askeri mudahale yapmalıdır. Bu duruma gore son ABD – Turkiye gorusmesi buyuk onem arzetmektedir. Kımyasal sılah kullanıldıgı artık kesinlesmistir. Bu silahı muhalefetin degilde Esad'ın kullandıgının ortaya cıkmasına da cok az kalmıstır. Bu durumda soyle bir yol ızlenmesi kuvvetle muhtemeldir. Turkiye Cumhuriyeti Basbakanı ABD donusu Rusya'ya ziyeret gerceklestirerek son bir defa daha sansını deneyecek ve kimyasal silah bulgularını Rusya ile paylasacak ve artık geri adım atmasını isteyecektir. Eger buna karsın Rusya yine geri adım atmazsa ABD Suriye'deki muhaliflere silah temini konusunda adım atacaktır ki atması da gerekmektedir Rusya son 1 yıldır herturlu sılahı Suriye'ye saglamaktadır fuzelerde dahil olmak uzere ve bunu tum dunyanın gozu onunde yapmaktadır. Tum bu olanları ele aldıgımızda haziran ayında yapılcak olan Suriye konferansında muhalifler tarafından kabul edılecek bir karar cıkmaması konusunda Turkiye ve ABD'nin ızleyecegi politikaların basında muhaliflere silah yardımı ve ucusa yasak bolge olusturulması gelecegi kuvvetle muhtemeldir.

5 Mayıs 2012 Cumartesi

SEÇİM BAYRAMI

         Bu aralar Turkiye acısından cok onemlı 3 secım var. Bunlardan birincisi Fransa'da sonraki Ermenıstan'da ve sonuncusu Yunanıstan'da. Bu 3 ulkenın de tek derdı Turkıye. Fransa, ermeni soykırımını kabul edene hapıs cezası yasasını gecırmeye calısmıstı Sarkozy zamanında ama Turk dıplomatlarının yogun cabası ve Turk mılletının yogun baskısı sayesınde bu çabaları sonuç vermemişti. Ikıncı bır ataga kalkacakken secımlerın engelıne takıldı ve Sarkozy'nın bence sıyası hayatı artık bıttı. Bu arada Sarkozı'nın rakıbı Hollande de ıkı yuzlu bı oyuncu olarak goze carpıyor. Sarkozy malum kanunun meclıse gelmesını ısterken o karsı cıkmıstı Turklerın oyunu alabılmek ıcın, ama bir kaç gün önce yaptıgı konusmada o da secılınce, kanunu tekrar getırecegını soyluyor. Hı bu kanun meclısten gecer mı? Gecer ama anayasa mahkemesınden gecmez. Peki neden gecmez? Cunku gecerse Avrupa, Ortacag Avrupa'sına dogru doner ki bi nebze yuzunu cevırdı bıle sadece yurumesı kaldı. Avrupa'da milliyetcılık boyle tomurcuk actı. Fransa'nın sayesınde. Fransa'da birde aşırı sagcılar var, nıyetlerı bellı, yabancıları ıstemıyorlar. Bunların oy oranı da ciddi olarak artış gösterdi, meclıse gırebılcekler. Yaptırımları olcak mı? Hayır olmayacak ama bu onemlı bır seyın gostergesı Avrupa'da. Halkta milliyetcileşiyor, bu Avrupa ıcın tehlıkelı bir durum. Zamanında ondan cok buyuk yaralar aldılar, demekkı akıllanmadılar. Geçmişten ders almakla ilgili yazımda da bahsettiğim gibi, bu önemli bir konudur. Aynı sekılde Yunanıstan; ya sen borc batagının ıcındesın Turkıye ile dost olacagına nasıl dusman olabılıyorsun. Bunu nasıl secım propagandana yansıtabılıyorsun diYe sorarlar adama. Gecen haftada acık acık ıtıraf ettı eskı basbakanları, Turkıye korkumuzdan bır suru sılah aldık dıye. Cok acık ve net oyuna gelmısler. Avrupa, ABD, İsrail bunları korkuttu korkuttu sattılar sılahları da sımdı borc batagına gırdiler. Yıne Almanya kendı cıkarları dogrultusunda yardım paketı gonderdı, ne bu cıkarlar? En onemlısı savunma sanayı ıhtıyacını benden karslayacaksın dedi. Buna ragmen hala akıllanmadı Yunanıstan. 

       Gelelım Ermenıstana, Ermenıstan da Turkiye ile anlasamadıkca buyuyemeyecegını bılıyor. Şu anda en guclu komsusu bızız, Avrupa'ya acılmasını saglayan en kısa yol da bızız. Buna ragmen hala mıllıyetcılık yapıyorlar, Ermenı soykırımının 100 yılında buyuk yaptırımlar olacakmıs. Komıkler. 4 mılyonluk ulken var, 75 mılyona kafa tutuyosun, sadece gulunc duruma dusuyorlar. Avrupa'da destek verıyo bunlara cunku Turkıye'yle kendılerı basa cıkamayacaklar. Ermenılerı, Yunanları kıskırtıyorlar, PKK'lılar da cogunlukla Ermenı yada Rum zaten. Bu durumda ne olcak? Fransa'da kım kazanırsa kazansın Turkıye kayebedecek. Aşırı sagcılıktan dolayı Ermenıstan ve Yunanınstan'da da durum aynı olacak ama gorunurde TURKIYE kaybedecek. 

       Bıraz gecmıse gıdelım, Avrupa'da mıllıyetcılıgın tavan yaptıgı yıllara. O yılların galıbı kımdı? OSMANLI IMPARATORLUGU. Neden? Cunku Osmanlı butun halkları tek catı altında toplayıp adalet getırebıldıgı ıcın, Avrupa ıcın su anda tarıh tekerrur etme yolunda. Turkıye, mantıklı davranarak butun halkları kucaklıyor Turku, Kurdu, Cerkezı, Bulgarı, Abazası herkesı. Avrupa'da mıllıyetcılık yayılmaya baslayınca herkes Turkıye'ye kosmaya baslayaca o zulumlerden kurtulmak ıcın. İste o zaman Turkun gucu Turkıye'nın gucu bır kez daha ortaya cıkmıs olacak kı bu olay Osmanlı donemıne benzemeyecek. Çunku, dunya genelınde 2 mılyarın uzerınde turk nufusu var, heryerde Turk asıgı olan yabancılarda var. Kısacası, dunyadaki bu milliyetcılık akımlarına karsı duran ulkeler kazanacak. Bunların en ust sırasında da su anda TURKIYE var. Önumuzde kı 50 yıılık planda Turkıye, sanayısı ve ekonomısının yanında kucaklayıcılıgı ıle de en ust sırada yer alacak.

1 Mayıs 2012 Salı

GEÇMİŞTEN DERS ALMAK VE TÜRKİYE

      Biz zamanında dünyaya özgürlük getiren barış ve adalet getiren buyuk bir imparatorluğun torunları olarak o dönemlerde yapılan hatalardan ders alarak, aynı hatalara tekrar düşmeyen bir ülke olmalıyız. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılma döneminin en önemli nedeni Avrupa'da baslayan Sanayi İnkılabı'nı Osmanlı'nın yakalayamamış olmasıdır. Osmanlı Devleti cihan devleti olduğu zamanlarda, Avrupa bir hiç iken yaptığı devrimler sayesinde Osmanlı İmparatorluğu'nun kanatlarını kırmıştır. Bunda ki en önemli neden ise emperyalist güçlerin Osmanlı Devletine karsı oynadığı oyunlardır. Avrupa yaptığı bu devrimlerle sanayisini geliştirmiş, bilime ve sanata çok buyuk önem vermiştir. Osmanlı'ya karsı oynanan oyunlarla Osmanlı İmparatorluğu'nu ekonomik yönden zayıflatmıştır, bunlara bir örnek verilmesi gerekirse İngiltere'den gelen mallardan vergi alınmazken Bursa'dan İstanbul'a giden mallardan çok fazla vergi alınmasıdır. Avrupa Osmanlı'nın hep sırtını sıvazlamış yüzüne gülmüş ihtiyacı olan her şeyi Osmanlı'ya satmış, Osmanlı'nın gelişmesini durdurmuştur. Avrupa gelişirken Osmanlı'nın yerınde sayması onun, o anki dunya durumuna gore gerilemesi demektir. Bu durumlar karsısında Osmanlı İmparatorlugu daha fazla dayanamamıs ve yıkılmıstır.

       Günümüze bakacak olursak ve bugünle Osmanlı İmparatorluğu'nun o gününü kıyaslayacak olursak geçte olsa  o günlerden ders almış gibi görünüyoruz  Cumhuriyetimizin kurulduğu yıllarda sanayimiz önemli bir gelişim sürecine girmiştir, Demir-Çelik fabrikamızla, Merinos Tekstil fabrikamızla, uçak fabrikamızla bu yılları Osmanlı'nın gelişmiş dönemine denk sayabiliriz. Bundan sonraki donem Atatürk'ün vefatından sonraki donem, Türkiye'nin tıpkı Osmanlı'nın çökme sürecinde ki doneme benzemektedir. Sanayide gerilemeler yaşanmış, Türkiye adım adım emperyal güçlerin etkisine girmeye başlamış, ihracat çok düşük seviyelerde ithalat ise tavan yapmış durumlara gelmiştir. Türkiye tam yükselecekken önemli adımlar atacakken dış güçler tarafından devrimler yapılmış ve Türkiye en az 30 yıl geriye düşürülmüştür. Ve bu olaylar tekrarlanarak Türkıye'nin güçsüz kalması sağlanmıştır. Avrupa, Amerika, Rusya, Japonya hızla gelişirken Türkiye aynı Osmanlı dönemindeki gibi yerinde saymaya başlamıştır ama Osmanlının yıkılma dönemine geçiş süreci ülkemizde yasanmamıs son yıllarda yapılan ataklarla ihracat yukseltılmıs, yerli uretime hız verılmıs, dışa bağımlılık azaltılmaya baslanmıstır. Bu devırde guclu olmak askerle degıl ekonomıyle saglanmaktadır. Ekonomisi ve bilimi guclu olan ulke her zaman gucludur cunku alım gucu yuksektir, istedigi yaptırımları ıstedıgı ulkelere uygulayabılır. Mesela Amerika, baska ulkelere sattıgı sılahlara kendı yazılımını yukleyerek ılerıde kendıne karsı yapılacak olan olası bı harekatı onlemıs kendını garantiye almıs oluyor. Bu ve benzerleri ekonomıye ve bılıme onem vermekle olusan ve kazanılan onemli yaptırım araçlarıdır. Turkiye son zamanlarda ekonomisini duzeltmis ve artık yukseltme donemıne gırmıstir. Milli projelerle (ki bunlardan en onemlısı ınsansız hava aracları konusunda ki gelişmelerdir ) en buyuk atak olan ANKA projesıyle bılım ıcın her Turk gencıne umut verilmiştir. Bu baslangıc ile yerli uretim için calısmalar hızlanmıs, yerli gemımız ucagımız fuzelerımız tanklarımız ardı ardına olusmaya baslamıstır. Şu anda Turkiye yukselme donemıne gırmıs ve dunyada adından sıkca bahsedılen emperyalıst guclerı endıselendıren bir ulke konumuna gelmıstır. Bu gelısmeler Turk mılletının onunun acılınca neler yapabılecegının en onemlı kanıtıdır. Turkıye onune koydugu hedeflerle dunyada bende varım demek istemektedir ki bu zaten koskaca Osmanlı İmoaratorlugu'nun varısı durumundaki Turkiye Cumhuriyeti'nin olması gereken en dogal durumdur. Turkiye bugun ıtıbarıyle dıs guclerın kısıtlamalarından onemlı olcude kurtulmus gelısım acısından baraj yapımları, yol yapımları, ev yapımları, altyapı calısmaları bakımından koca bir santıye gorunumundedir. Bu durumu dıs guclerın uzerımızde oynadıgı en onemlı bolunme oyununa karsı surdurebılırsek ve Turkiyede yasayan tum halklarla Osmanlı Devletı donemındeki gibi birlik ve beraberlik icinde yasayabılırsek ki bu cok dogal bir olaydır ve yasayamamamız ıcın hıcbır neden yoktur, işte o zaman  Turkiye, Osmanlı Imparatorlugu'ndan cok daha guclu bir devlet haline gelecektir.

MEDRESEDEN ÜNİVERSİTEYE


      Medrese, müslüman ülkelerde orta ve yüksek öğretimin yapıldığı eğitim kurumlarının genel adıdır. Türk İslam devletlerinde medrese geleneği Karahanlılarda başlamıstır. Osmanlı devleti devrinde ilk medrese Orhan Bey zamanında 1330 yılında Orhan Gazi Medresesi olarak İznik'te kurulmuştur. Daha sonra Osmalı Devleti'nin sınırları nın genişlemesiyle beraber Bursa ve Edirne başta olmak üzere pek çok şehirde medreseler açılmıştır.
      Bu yukarıdaki bilgiler herkesin bildiği kitaplardan okuduğumuz Medreselerin, Osmanlıdaki eğitim kurumlarının kısaca tarihçesini anlatan bilgilerdir. Ben bu yazımda size birinci ağızdan bu medreselerden birinde eğitim görmüş olan dedemin bu medreselerde eğitim vermiş olan ve müderris adı verilen babasından gördüklerini, eğitim sistemini, disiplini, eğitim gördükleri yeri ve zamanın şartlarını dedemin bana anlattığı kadarıyla aktarmaya çalışacağım.

     Öncelikle dedemin babası müderris Durmuş Hocayı anlatmakla başlayacağım yazıma. Durmuş Hoca Osmanlının son dönemlerinde Balkan savaşı ile kaybedilen topraklarda öğretmenlik yapan, Osmanlı döneminde Kırcaali ilinde eğitim almıs daha sonra Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan ve harf inkilabı olduktan sonra İstanbul'a gelerek bu yeni alfabenin eğitimini almış bir eğitmen, bir müderristir. Durmuş Hoca Kırcaali  ilinin Bezirgan ismindeki merkez köyünde ikamet eden bir şahsiyettir. Bu merkez köye bağlı birkaç köy daha vardır çevre köylerdeki halk camiye ve medreseye Bezirgan merkez köyüne gelmektedir. Köyde egitim önceleri köy odalarında yapılmaktaydı, köy odaları 2 bölümden oluşmaktaydı. Birinci bölüm köy dışından gelen kişilerin ağırlandığı genelde odaların alt katında olan misafirin ihtiyaçlarının tümünü karşılayan ( Atını bağlayabileceği ahırı olan banyosu olan yerlerdir. Bu kısımda mutfak kısmını söylemedim çünkü bu baska köylerden gelen kişiler bir diğer ismiyle yolcular geldiğinde köylüler tarafından Türk kültürünün Osmanlı Örf ve adetlerinin çok yoğun yaşandığı ve kesinlikle Avrupa'dan etkilenmemiş, bozulmamış geleneklerinden dolayı misafir olarak karşılanırlardı ve Osmanlı kültüründe misafire hizmet çok önemli bir yer tutardı. Köy halkı tarafından her öğün evde yapılan yemeklerden misafire götürülür, yatacağı yatağa temiz çarşaflar serilir, atı için yem tedarik edilirdi. Bu köy odalarının ikinci katı ise vakit namazlarında cami olarak namazlardan sonra ise civar köylerden gelen öğrencilere bir nevi okul olarak yatsı namazından sonra ise köyün ileri gelen ağaları hocaları ve esnaflarının oturup sohbet ettikleri ve kültürümüzde çok önemli olan yerlerdir.

        Durmuş Hoca bu köy odasında eğitim vermeye başlamış daha sonra yine bu odada bir yatsı namazı sonrası alınan kararla köye merkezi bir cami yapılması kararlaştırılmış ve köy halkı toplanarak genci yaşlısı kadını çocuğu herkesin çabası ile cami yapılmış ve yanına medrese olarak bir oda yapılmış ve Durmuş Hoca eğitim vermeye burada devam etmiştir. Medresede eğitim şekli ve disiplin son derece önemli bir yer tutmaktaydı. Öğrenciler hocanın karşısında hilal şeklinde dizlerinin üzerinde önünde tabureleri olacak şekilde muhteşem bir nizamla oturur hocanın dersini saatlerce düzenlerini bozmadan dinlerlerdi. Hafız olarak yetiştirilecek öğrenciler, hocanın öğrencileri zamanla tanımasıyla belirginleşir ve hoca o öğrencilere ders haricinde de eğitim verirdi. Eğer sınıfta bir öğrenci taşkınlık yaparsa hoca onu dövebilir ve ailesi de hocaya destek verirdi. Medreselerde cok sıkı bir eğitim vardı, verilen ödevler kesinlikle yapılır ezberler öğrenilirdi, bunların yerine getirilmemesi gibi bir durum söz konusu dahi olamazdı, hocaya kesinlikle karşı çıkılmaz karşısında lakayık tavırlar sergilenmezdi. Bu medreselerde ilk sırada dini bilimler sonrasında pozitif bilimler okutulurdu. Dini bilimlerde kuran ve meali ezberletilir ve bu meale göre nasıl yaşanması gerektiği öğretilirdi. Pozitif bilimlerde ve Dini Bilimlerde gelecek vaad eden öğrenciler köy okullarından daha üst eğitim kurumlarına gönderilir ve Osmanlı Aydınları ailesine kazandırılırdı.

     Günümüzde de kanıtlanmış olduğuna göre bir çocuğun en verimli öğrenme çağı 6-10 yaşları arasıdır, bu zaman zarfında çocuğa verilen eğitim ve kazandırılan alışkanlıklar çocuğun ömrünün diğer kısmında yaşayacağı hayatı şekillendirmektedir. Bu zamanlarda verilen eğitim ve çalışma disiplini çocuğun bilinç altına yerleşerek onun ileride  o disiplinle çalışacağı için çok daha başarılı olmasını sağlamaktadır.

  Osmanlı dönemindeki bu 4 yıllık süreç günümüzde 12 yıla çıkmıştır bu 12 yıllık eğitim süreci bana göre ülkemizi geriletmekten başka birşey değil aksine zaman kaybıdır. Bir çocuk bu 12 yıllık eğitim döneminde 4.sınıfa kadar sadece okuma öğreniyor 4. sınıftan sonra fen bilimleri sosyal bilimleri görmeye başlıyor. Lisede de bunları tekrar ediyor. Bu sistemin yerine olması gereken; 4. sınıfa kadar okuma yazma öğrenmenin dışında ( ki bu okuma yazma öğrenme işi en fazla 1 dönemde geçilebilir. ) fen bilimleri ve sosyal bilimler konusunda temel bilgiler verilerek 4. sınıfın sonundaki bir sınavla bilgi açısından kendisini yetiştirebilecek öğrenciler seçilmeli. Seçilen öğrencilerin liseye baslaması ve bu lıselerın de genelde laboratuar ortamı vb tüm araçlar ile donatılması ve gelişime açık ogrencılerın bu laboratuarlar sayesınde özel bir eğitime tabi tutulması ve en onemlı caglarını gereksız bilgileri alarak heba etmemesı gerekmektedir. Bu lise eğitimi sonunda sivrilen öğrencilerin üniversitelere alınması buralarda artık kendi görüşlerini ispatlarını yapmaları sağlanmalı bunun içinde profesörlerin o öğrencilerle ders konusunda çok disiplinli ders dışında adeta arkadaş gibi olmaları gerekmektedir . Eğer bu yazdığım sistem hayata geçerse inanın ki Türkiye gençliği Osmanlının Fatih dönemindeki, Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki aydınlar gibi dünyanın gıpta ettiği aydınlar bilim adamları olup dünyanın gidişatında önemli yerlere sahip olacaklardır.İşte o zaman Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki gücüne kavuşmuş olacaktır.