Sayfalar

3 Aralık 2013 Salı

Zorunlu Askerlik ve Türkiye



               Zorunlu askerlik : Herhangi bir ülkede belirli bir yaşa gelen vatandaşların, zorunlu olarak , belirli bir süre orduda görev yapması veya anlaşmalı oldukları bir süre boyunca meslek olarak icra etmesidir.

               Zorunlu askerlik ulus devletlerin ortaya çıkmasıyla daha da önem kazanan bir oluşum olmuştur. Devletler birinci dünya savaşından sonra ülkelerini savunmak için zorunlu askerliğe önem vermişlerdir. Fakat zaman ilerledikçe ülkelerin gelişimlerinin ve güvenliklerinin ordudaki asker sayısıyla değil ülkelerdeki merkez bankalarının doluluk oranıyla doğru orantılı olduğu anlaşılmıştır. Ülkelerin ekonomilerinin güçlenmesi ülkelerin gelişmesini onu takiben de teknolojilerinin gelişmesini sağlamıştır bu doğrultunun sonucunda da ordudaki asker çoğunluğunun yerine gelişmiş silahlar üreten az askere ihtiyaç duyulan bir yapı ortaya çıkmıştır. Bu açıklamadan sonra biz Türkiye olarak bu gelişim surecinin hangi safhasındayız? Olmamız gereken yerde miyiz? Bu soruların cevaplarını tabii ki hepimiz az çok tahmin edebiliriz ama şöyle bir açıklama yaparsak daha açıklayıcı olacağına eminim.

             Türkiye olarak 1.dünya savasından sonra doğu ekseninden batı eksenine bir değişimi benimsemiş batılılaşma kelimesinin anlamına bürünmüş bir ülkeyiz. Peki madem batılılaşmaya çalışıyoruz hatta batılılaştık ( Avrupalılaştık) oradaki ülkelerin sistemlerine de entegre olmalıyız. AB müktesebatıyla bu entegrasyon yapılmaya çalışılsa da engellenen fasıllar geçmişten gelen korku ve düşmanlık hissi bu entegrasyona şiddetle karsı çıkmaktadır bu başka bir başlığın teması olabilir. Bizi su anda ilgilendiren kısım Avrupa'da zorunlu askerliğin ne durumda olduğudur. Örnek vermeye ABD'den önceki dünya lideri konumundaki İngiltere'den başlayalım İngiltere 2.dünya savasında aldığı buyuk yıkıma rağmen 1960 yılında zorunlu askerliği kaldırmıştır. ABD 1973 yılında zorunlu askerliği kaldırmıştır . Almanya ise 2011 yılında zorunlu askerlik sistemini bitirmiştir. Ülkemize gelince GSMH bazında bakılırsa son yıllarda hızlı bir yükselişe geçmiş ülkeyiz ve 1.dünya savasından sonra Kıbrıs Barış Harekatını saymazsak bir savaş riski de yaşamadık. Ekonomik olarak gelişemediğimiz içinde askerlik sistemini değiştiremedik zorunlu askerlik sistemini halen uygulamaktayız. Bu sistemin ülkeye faydası mı zararı mı var diye düşünecek olursak kesinlikle zararı olduğu çeşitli çevrelerce ispatlanmıştır. Ordu hantal bir yapıya bürünmüştür. Ülke savunması acemi erler yarine uzman askerlere teknolojik ekipmanlara bırakılırsa ordunun yükü hem hafiflemiş hemde teknolojik acıdan kendine yücelten bir yapıya kavuşmuş olacaktır. 
          Peki tüm bunlara rağmen neden bir dönüşüm gerçekleşmedi? Nedeni çok basit ülkedeki istikrar ve ekonomik şartlar buna elverişli değildi . Peki bundan sonra ne olur? Ülkedeki istikrar ve ekonomik gelişme bu hızla devam ederse ordunun profesyonelleşmiş personel sayısı önümüzdeki en fazla 10 yıl içinde yeterli seviyeye gelecek ve zorunlu askerlik yerini profesyonel orduya bırakacaktır.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Kördüğüm Suriye


Uzun bir suredir Turkiye'nin ana gundem maddesi Suriye bildigimiz uzere, oylede gorunuyor ki daha bir muddet boyle kalacak . İlkokuldan beri bize ogretilen Turkiye'nin jeopolitik konumu olmustur, malum Asya ile Avrupa arasında kopru gorevi goren bir ulkemiz var bunu surekli avantaj olarak gosterdiler bize yalan veya yanlıs degildi evet bu bir avantaj hatta cok buyuk bir avantaj ama bu avantajı kullanamadıktan sonra dezavantaj oluyor. Bu dezavantajlardan biri de Rusya ve ABD basta olmak uzere Turkiye'ye uyguladıkları baskılar. Bolgede enerji tekelini elinde tutan Rusya'nın Turkiye'nin basta enerji politikaları olmak uzere domakratik ve istikrarlı bir ulke olmasını engelleme istegi ikincisi ise Amerika'nın gecmisten beri İsraille iliksilerini en ust seviyede tutarak Rusya ile İsrail arasinda bir baraj gorevi gormesini istemesi ve bu tavrıyla ortadoguda soz sahibi ve etkili bir aktor olması istegi. Bu istekleri dogrultusunda ABD'de Rusya'da uzun yıllardır Turkiye'yi prangalara mahkum bırakacak bu jeopolitik avantajı dezavantaj haline getirerek Turkiye'ye duraklama ve zaman zamanda gerileme donemlerinin icine mahkum etmislerdir. Bunu en basit ve anlasılır yontem ile soyle acıklayabılırız kı Turkiye'nin ne kadar zaman kaybettigini gozler onune serebılelım. Cumhuriyet kuruldugundan bugune gecen 90 yıllık donemde eger istikrarlı bir yapı olsaydı su anda 22.hukumet doneminde olmamız gerekirdi . Fakat biz su anda 61.hukumet donemindeyiz . Kaybımızı en net bıcımde boyle anlatılabılır. Eger ki biz su anda 22. hukumettte olsaydık bu Turkiye'de istikrarin var oldugunu gosterecek ve gelismis ulke dedigimiz ulkelerin yani ekonomisi cok guclu olan ulkelerin bizim uzerimizde engelleme baskı yapma politikaları gerceklesmeyecekti. Tum bu olaylar bunca yıldır pesımızı bırakmadı taa ki 2002 yılına kadar. 2002 yılından gunumuze kadar istikrarlı bir donem gecirdik secimler tam zamanında yapıldı enflasyon canavarı diye tabir ettigimiz ekonomik dalgalanmalar yasanmadı devolasyonlar olmadı vb. Bu istikrarın ulkemizin gelisiminde cok buyuk bir etkisi oldugu kesindir. Bu istikrar beraberinde buyumeyi ekonomik kalkınmayı ve beraberinde guclu bir ulke olmayı getirmistir. Guclu ulkelerin tarihini inceledigimizde guclenmelerinin en temelinde ekonomi politikaları yatmaktadır. Ekonomisini guclendirip dısa bagımlılıklarını azalttıklari anda sıcrama yasamaları cok uzun surmemektedir, iste tam da bu noktada yazımızın baslıgına uygun olan Suriye konusuna geliyoruz. Rusya enerji ihracatında genel olarak tekeli elinde tutan bir ulke gelir kaynagının buyuk bir kısmını enerjiden elde ediyor. Turkiye bu konuda ataga gectikce dısa bagımlılıgı azaltmak icin ve hani bize soyledıklerı Asya ıle Avrupa arasındakı kopru gorevi goren ulkemize hak ettigi degeri verebilmek icin caba sarfettiginde Rusya'nin gelirlerinde bir azalma meydana gelecegi icin Turkiye'nin onune bariyerler koymaya devam ediyor. Buna karsılık uyesi oldugumuz ve zamanında Rusya'ya karsı kurulan ve Turkiye'nin cok onemli bir paya sahip oldugu NATO basta olmak uzere uluslaruzeri platformlarda Turkiye yalnız bırakılıyor. Rusya'nın engellemelerine baktıgımızda dogumuzda Ermenistan ile sorunların temelinde Rusya yatıyor ve bunu acık ve net olarak soyleyebılıyoruz. Bir Turk birligi kurulmasını engellemek ve olası enerjı hatlarını bu bırlık uzerınden Turkiye'ye buradan da Avrupa'ya gecmesini engellemek icin Karabag sorununu cıkarıp yolu tıkamıstı. Fakat guclenen Turkiye ekonomisi geri kalan ve Rusya ile iyi iliskiler kuramayan Gurcistan'la Turkiye arasında kazan-kazan politikası dahilinde yakınlastırmıs ve karsılıklı vizelerin kalkması ile guclenmistir. Bu politika ile Baku –Tiflis-Ceyhan boru hatti ve kurularak Rusya'nın Avrupa'ya karsı olan enerji tekeli kırılmıs ve Turkiye jeopolitik olarak elinde bulundurdugu avantajı saglamıs olmustur. Buna ek olarak Baku –Tiflis – Kars demiryolu projesiyle ve Marmarayın acılmasıyla Londra'dan Pekin'e kadar kesintisiz bir demiryolu hattı kurularak Turkiye hak ettigi avantajları kullanacak ve bu avantajlar beraberinde istikrarı getirecektir. Tum bu olan pozitif olaylar karsısında Rusya etkinliginin azalacagının farkında oldugu icin Turkiye'ye Suriye konusunda ayak bagı olmaya devam etmektedir. Ortadogu'nun istikrari icin gelismis ulkelerin kuklaları olan yapıların degiserek demokratiklesmesi gerekmektedir. Bu ongoruye gore arap baharıyla dikta rejimleri yerini demokratik bir yonetim anlayısına bırakmıstır. Buna gore Rusya etkisi altında olan sadece Suriye ve İran kalmıstır. Eger olurda Rusya Suriye'yi elinden kacırırsa Akdeniz'de soz sahibi olma imkanını kaybedecektir cunku Rusya'nın Akdeniz'de sadece Suriye'deki ussu kalmıstır. Bunun icin Rusya Suriye konusunda ileri bir adım atmamaktadır. Hatta tum dunyanın gozu onunde Suriye'ye fuze satımı yapmakla yanan atesi koruklemektedir ve maalesef ki her zaman soyledıgım gibi BM Guvenlık Konseyi yapısı geregi bunun altını cızıyorum 193 uyenın cogunlugunun degıl sadece 5 daimi uyenin kararlarına baglıdır. Boyle bir birlige demokratik demek sadece trajikomik bir olaydır. BM Guvenlik Konseyi boyle bir yapıda oldugu icin Suriye konusunda etkili olamamaktadır. Olaya Turkiye konusundan yaklasırsak eger onunde cesitli alternatifler vardır siyasal ulusal kamuoyunu olaya dahil etmek en mantıklı alternatiftir ve Turkiye son iki yıldır bu konuda cok yogun bir dıplomatık trafık yurutmektedir ama ne yazıkkı BM Guvenlık Konseyı'nın yapısı gerekıyı etkılı olamamaktadır. Ikıncı bır alternatif ise askeri mudahaledir. Fakat bu riskli bir secenektir risk askeri gucten kaynaklı degil ekonomi kaynaklıdır. Askeri bir mudahaleyi eger Turkiye tek basına yaparsa ekonomisi ciddi kayıplar yasar bu ekonominin kaybı gelisme ve buyume surecindeki Turkiye'yi yatırımların gelmesinden yatırımcıların kacmasından dolayı negatif yonde cok kotu bozguna ugratır. Bu yuzden Turkiye oyun kurucuları oyuna davet etmek istemektedir. Rusya Suriye'de yasanan tum bu drama sadece ulke cıkarları icin yaklastıgından hergun bınlerce kisinin olumune neden olmaktadır ve ABD ve AB'de sozde Turkiye'ye desteklerinden daha ileriye gidememektedir. Bu olayın cozumunde iki alternatif kalmıstır ya Rusya ikna edilmelidir yada ABD kırmızı cızgımız dedıgı kımyasal sılahların kullanımını kanıtlayarak Suriye'ye askeri mudahale yapmalıdır. Bu duruma gore son ABD – Turkiye gorusmesi buyuk onem arzetmektedir. Kımyasal sılah kullanıldıgı artık kesinlesmistir. Bu silahı muhalefetin degilde Esad'ın kullandıgının ortaya cıkmasına da cok az kalmıstır. Bu durumda soyle bir yol ızlenmesi kuvvetle muhtemeldir. Turkiye Cumhuriyeti Basbakanı ABD donusu Rusya'ya ziyeret gerceklestirerek son bir defa daha sansını deneyecek ve kimyasal silah bulgularını Rusya ile paylasacak ve artık geri adım atmasını isteyecektir. Eger buna karsın Rusya yine geri adım atmazsa ABD Suriye'deki muhaliflere silah temini konusunda adım atacaktır ki atması da gerekmektedir Rusya son 1 yıldır herturlu sılahı Suriye'ye saglamaktadır fuzelerde dahil olmak uzere ve bunu tum dunyanın gozu onunde yapmaktadır. Tum bu olanları ele aldıgımızda haziran ayında yapılcak olan Suriye konferansında muhalifler tarafından kabul edılecek bir karar cıkmaması konusunda Turkiye ve ABD'nin ızleyecegi politikaların basında muhaliflere silah yardımı ve ucusa yasak bolge olusturulması gelecegi kuvvetle muhtemeldir.