Sayfalar

5 Mayıs 2012 Cumartesi

SEÇİM BAYRAMI

         Bu aralar Turkiye acısından cok onemlı 3 secım var. Bunlardan birincisi Fransa'da sonraki Ermenıstan'da ve sonuncusu Yunanıstan'da. Bu 3 ulkenın de tek derdı Turkıye. Fransa, ermeni soykırımını kabul edene hapıs cezası yasasını gecırmeye calısmıstı Sarkozy zamanında ama Turk dıplomatlarının yogun cabası ve Turk mılletının yogun baskısı sayesınde bu çabaları sonuç vermemişti. Ikıncı bır ataga kalkacakken secımlerın engelıne takıldı ve Sarkozy'nın bence sıyası hayatı artık bıttı. Bu arada Sarkozı'nın rakıbı Hollande de ıkı yuzlu bı oyuncu olarak goze carpıyor. Sarkozy malum kanunun meclıse gelmesını ısterken o karsı cıkmıstı Turklerın oyunu alabılmek ıcın, ama bir kaç gün önce yaptıgı konusmada o da secılınce, kanunu tekrar getırecegını soyluyor. Hı bu kanun meclısten gecer mı? Gecer ama anayasa mahkemesınden gecmez. Peki neden gecmez? Cunku gecerse Avrupa, Ortacag Avrupa'sına dogru doner ki bi nebze yuzunu cevırdı bıle sadece yurumesı kaldı. Avrupa'da milliyetcılık boyle tomurcuk actı. Fransa'nın sayesınde. Fransa'da birde aşırı sagcılar var, nıyetlerı bellı, yabancıları ıstemıyorlar. Bunların oy oranı da ciddi olarak artış gösterdi, meclıse gırebılcekler. Yaptırımları olcak mı? Hayır olmayacak ama bu onemlı bır seyın gostergesı Avrupa'da. Halkta milliyetcileşiyor, bu Avrupa ıcın tehlıkelı bir durum. Zamanında ondan cok buyuk yaralar aldılar, demekkı akıllanmadılar. Geçmişten ders almakla ilgili yazımda da bahsettiğim gibi, bu önemli bir konudur. Aynı sekılde Yunanıstan; ya sen borc batagının ıcındesın Turkıye ile dost olacagına nasıl dusman olabılıyorsun. Bunu nasıl secım propagandana yansıtabılıyorsun diYe sorarlar adama. Gecen haftada acık acık ıtıraf ettı eskı basbakanları, Turkıye korkumuzdan bır suru sılah aldık dıye. Cok acık ve net oyuna gelmısler. Avrupa, ABD, İsrail bunları korkuttu korkuttu sattılar sılahları da sımdı borc batagına gırdiler. Yıne Almanya kendı cıkarları dogrultusunda yardım paketı gonderdı, ne bu cıkarlar? En onemlısı savunma sanayı ıhtıyacını benden karslayacaksın dedi. Buna ragmen hala akıllanmadı Yunanıstan. 

       Gelelım Ermenıstana, Ermenıstan da Turkiye ile anlasamadıkca buyuyemeyecegını bılıyor. Şu anda en guclu komsusu bızız, Avrupa'ya acılmasını saglayan en kısa yol da bızız. Buna ragmen hala mıllıyetcılık yapıyorlar, Ermenı soykırımının 100 yılında buyuk yaptırımlar olacakmıs. Komıkler. 4 mılyonluk ulken var, 75 mılyona kafa tutuyosun, sadece gulunc duruma dusuyorlar. Avrupa'da destek verıyo bunlara cunku Turkıye'yle kendılerı basa cıkamayacaklar. Ermenılerı, Yunanları kıskırtıyorlar, PKK'lılar da cogunlukla Ermenı yada Rum zaten. Bu durumda ne olcak? Fransa'da kım kazanırsa kazansın Turkıye kayebedecek. Aşırı sagcılıktan dolayı Ermenıstan ve Yunanınstan'da da durum aynı olacak ama gorunurde TURKIYE kaybedecek. 

       Bıraz gecmıse gıdelım, Avrupa'da mıllıyetcılıgın tavan yaptıgı yıllara. O yılların galıbı kımdı? OSMANLI IMPARATORLUGU. Neden? Cunku Osmanlı butun halkları tek catı altında toplayıp adalet getırebıldıgı ıcın, Avrupa ıcın su anda tarıh tekerrur etme yolunda. Turkıye, mantıklı davranarak butun halkları kucaklıyor Turku, Kurdu, Cerkezı, Bulgarı, Abazası herkesı. Avrupa'da mıllıyetcılık yayılmaya baslayınca herkes Turkıye'ye kosmaya baslayaca o zulumlerden kurtulmak ıcın. İste o zaman Turkun gucu Turkıye'nın gucu bır kez daha ortaya cıkmıs olacak kı bu olay Osmanlı donemıne benzemeyecek. Çunku, dunya genelınde 2 mılyarın uzerınde turk nufusu var, heryerde Turk asıgı olan yabancılarda var. Kısacası, dunyadaki bu milliyetcılık akımlarına karsı duran ulkeler kazanacak. Bunların en ust sırasında da su anda TURKIYE var. Önumuzde kı 50 yıılık planda Turkıye, sanayısı ve ekonomısının yanında kucaklayıcılıgı ıle de en ust sırada yer alacak.

1 Mayıs 2012 Salı

GEÇMİŞTEN DERS ALMAK VE TÜRKİYE

      Biz zamanında dünyaya özgürlük getiren barış ve adalet getiren buyuk bir imparatorluğun torunları olarak o dönemlerde yapılan hatalardan ders alarak, aynı hatalara tekrar düşmeyen bir ülke olmalıyız. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılma döneminin en önemli nedeni Avrupa'da baslayan Sanayi İnkılabı'nı Osmanlı'nın yakalayamamış olmasıdır. Osmanlı Devleti cihan devleti olduğu zamanlarda, Avrupa bir hiç iken yaptığı devrimler sayesinde Osmanlı İmparatorluğu'nun kanatlarını kırmıştır. Bunda ki en önemli neden ise emperyalist güçlerin Osmanlı Devletine karsı oynadığı oyunlardır. Avrupa yaptığı bu devrimlerle sanayisini geliştirmiş, bilime ve sanata çok buyuk önem vermiştir. Osmanlı'ya karsı oynanan oyunlarla Osmanlı İmparatorluğu'nu ekonomik yönden zayıflatmıştır, bunlara bir örnek verilmesi gerekirse İngiltere'den gelen mallardan vergi alınmazken Bursa'dan İstanbul'a giden mallardan çok fazla vergi alınmasıdır. Avrupa Osmanlı'nın hep sırtını sıvazlamış yüzüne gülmüş ihtiyacı olan her şeyi Osmanlı'ya satmış, Osmanlı'nın gelişmesini durdurmuştur. Avrupa gelişirken Osmanlı'nın yerınde sayması onun, o anki dunya durumuna gore gerilemesi demektir. Bu durumlar karsısında Osmanlı İmparatorlugu daha fazla dayanamamıs ve yıkılmıstır.

       Günümüze bakacak olursak ve bugünle Osmanlı İmparatorluğu'nun o gününü kıyaslayacak olursak geçte olsa  o günlerden ders almış gibi görünüyoruz  Cumhuriyetimizin kurulduğu yıllarda sanayimiz önemli bir gelişim sürecine girmiştir, Demir-Çelik fabrikamızla, Merinos Tekstil fabrikamızla, uçak fabrikamızla bu yılları Osmanlı'nın gelişmiş dönemine denk sayabiliriz. Bundan sonraki donem Atatürk'ün vefatından sonraki donem, Türkiye'nin tıpkı Osmanlı'nın çökme sürecinde ki doneme benzemektedir. Sanayide gerilemeler yaşanmış, Türkiye adım adım emperyal güçlerin etkisine girmeye başlamış, ihracat çok düşük seviyelerde ithalat ise tavan yapmış durumlara gelmiştir. Türkiye tam yükselecekken önemli adımlar atacakken dış güçler tarafından devrimler yapılmış ve Türkiye en az 30 yıl geriye düşürülmüştür. Ve bu olaylar tekrarlanarak Türkıye'nin güçsüz kalması sağlanmıştır. Avrupa, Amerika, Rusya, Japonya hızla gelişirken Türkiye aynı Osmanlı dönemindeki gibi yerinde saymaya başlamıştır ama Osmanlının yıkılma dönemine geçiş süreci ülkemizde yasanmamıs son yıllarda yapılan ataklarla ihracat yukseltılmıs, yerli uretime hız verılmıs, dışa bağımlılık azaltılmaya baslanmıstır. Bu devırde guclu olmak askerle degıl ekonomıyle saglanmaktadır. Ekonomisi ve bilimi guclu olan ulke her zaman gucludur cunku alım gucu yuksektir, istedigi yaptırımları ıstedıgı ulkelere uygulayabılır. Mesela Amerika, baska ulkelere sattıgı sılahlara kendı yazılımını yukleyerek ılerıde kendıne karsı yapılacak olan olası bı harekatı onlemıs kendını garantiye almıs oluyor. Bu ve benzerleri ekonomıye ve bılıme onem vermekle olusan ve kazanılan onemli yaptırım araçlarıdır. Turkiye son zamanlarda ekonomisini duzeltmis ve artık yukseltme donemıne gırmıstir. Milli projelerle (ki bunlardan en onemlısı ınsansız hava aracları konusunda ki gelişmelerdir ) en buyuk atak olan ANKA projesıyle bılım ıcın her Turk gencıne umut verilmiştir. Bu baslangıc ile yerli uretim için calısmalar hızlanmıs, yerli gemımız ucagımız fuzelerımız tanklarımız ardı ardına olusmaya baslamıstır. Şu anda Turkiye yukselme donemıne gırmıs ve dunyada adından sıkca bahsedılen emperyalıst guclerı endıselendıren bir ulke konumuna gelmıstır. Bu gelısmeler Turk mılletının onunun acılınca neler yapabılecegının en onemlı kanıtıdır. Turkıye onune koydugu hedeflerle dunyada bende varım demek istemektedir ki bu zaten koskaca Osmanlı İmoaratorlugu'nun varısı durumundaki Turkiye Cumhuriyeti'nin olması gereken en dogal durumdur. Turkiye bugun ıtıbarıyle dıs guclerın kısıtlamalarından onemlı olcude kurtulmus gelısım acısından baraj yapımları, yol yapımları, ev yapımları, altyapı calısmaları bakımından koca bir santıye gorunumundedir. Bu durumu dıs guclerın uzerımızde oynadıgı en onemlı bolunme oyununa karsı surdurebılırsek ve Turkiyede yasayan tum halklarla Osmanlı Devletı donemındeki gibi birlik ve beraberlik icinde yasayabılırsek ki bu cok dogal bir olaydır ve yasayamamamız ıcın hıcbır neden yoktur, işte o zaman  Turkiye, Osmanlı Imparatorlugu'ndan cok daha guclu bir devlet haline gelecektir.

MEDRESEDEN ÜNİVERSİTEYE


      Medrese, müslüman ülkelerde orta ve yüksek öğretimin yapıldığı eğitim kurumlarının genel adıdır. Türk İslam devletlerinde medrese geleneği Karahanlılarda başlamıstır. Osmanlı devleti devrinde ilk medrese Orhan Bey zamanında 1330 yılında Orhan Gazi Medresesi olarak İznik'te kurulmuştur. Daha sonra Osmalı Devleti'nin sınırları nın genişlemesiyle beraber Bursa ve Edirne başta olmak üzere pek çok şehirde medreseler açılmıştır.
      Bu yukarıdaki bilgiler herkesin bildiği kitaplardan okuduğumuz Medreselerin, Osmanlıdaki eğitim kurumlarının kısaca tarihçesini anlatan bilgilerdir. Ben bu yazımda size birinci ağızdan bu medreselerden birinde eğitim görmüş olan dedemin bu medreselerde eğitim vermiş olan ve müderris adı verilen babasından gördüklerini, eğitim sistemini, disiplini, eğitim gördükleri yeri ve zamanın şartlarını dedemin bana anlattığı kadarıyla aktarmaya çalışacağım.

     Öncelikle dedemin babası müderris Durmuş Hocayı anlatmakla başlayacağım yazıma. Durmuş Hoca Osmanlının son dönemlerinde Balkan savaşı ile kaybedilen topraklarda öğretmenlik yapan, Osmanlı döneminde Kırcaali ilinde eğitim almıs daha sonra Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan ve harf inkilabı olduktan sonra İstanbul'a gelerek bu yeni alfabenin eğitimini almış bir eğitmen, bir müderristir. Durmuş Hoca Kırcaali  ilinin Bezirgan ismindeki merkez köyünde ikamet eden bir şahsiyettir. Bu merkez köye bağlı birkaç köy daha vardır çevre köylerdeki halk camiye ve medreseye Bezirgan merkez köyüne gelmektedir. Köyde egitim önceleri köy odalarında yapılmaktaydı, köy odaları 2 bölümden oluşmaktaydı. Birinci bölüm köy dışından gelen kişilerin ağırlandığı genelde odaların alt katında olan misafirin ihtiyaçlarının tümünü karşılayan ( Atını bağlayabileceği ahırı olan banyosu olan yerlerdir. Bu kısımda mutfak kısmını söylemedim çünkü bu baska köylerden gelen kişiler bir diğer ismiyle yolcular geldiğinde köylüler tarafından Türk kültürünün Osmanlı Örf ve adetlerinin çok yoğun yaşandığı ve kesinlikle Avrupa'dan etkilenmemiş, bozulmamış geleneklerinden dolayı misafir olarak karşılanırlardı ve Osmanlı kültüründe misafire hizmet çok önemli bir yer tutardı. Köy halkı tarafından her öğün evde yapılan yemeklerden misafire götürülür, yatacağı yatağa temiz çarşaflar serilir, atı için yem tedarik edilirdi. Bu köy odalarının ikinci katı ise vakit namazlarında cami olarak namazlardan sonra ise civar köylerden gelen öğrencilere bir nevi okul olarak yatsı namazından sonra ise köyün ileri gelen ağaları hocaları ve esnaflarının oturup sohbet ettikleri ve kültürümüzde çok önemli olan yerlerdir.

        Durmuş Hoca bu köy odasında eğitim vermeye başlamış daha sonra yine bu odada bir yatsı namazı sonrası alınan kararla köye merkezi bir cami yapılması kararlaştırılmış ve köy halkı toplanarak genci yaşlısı kadını çocuğu herkesin çabası ile cami yapılmış ve yanına medrese olarak bir oda yapılmış ve Durmuş Hoca eğitim vermeye burada devam etmiştir. Medresede eğitim şekli ve disiplin son derece önemli bir yer tutmaktaydı. Öğrenciler hocanın karşısında hilal şeklinde dizlerinin üzerinde önünde tabureleri olacak şekilde muhteşem bir nizamla oturur hocanın dersini saatlerce düzenlerini bozmadan dinlerlerdi. Hafız olarak yetiştirilecek öğrenciler, hocanın öğrencileri zamanla tanımasıyla belirginleşir ve hoca o öğrencilere ders haricinde de eğitim verirdi. Eğer sınıfta bir öğrenci taşkınlık yaparsa hoca onu dövebilir ve ailesi de hocaya destek verirdi. Medreselerde cok sıkı bir eğitim vardı, verilen ödevler kesinlikle yapılır ezberler öğrenilirdi, bunların yerine getirilmemesi gibi bir durum söz konusu dahi olamazdı, hocaya kesinlikle karşı çıkılmaz karşısında lakayık tavırlar sergilenmezdi. Bu medreselerde ilk sırada dini bilimler sonrasında pozitif bilimler okutulurdu. Dini bilimlerde kuran ve meali ezberletilir ve bu meale göre nasıl yaşanması gerektiği öğretilirdi. Pozitif bilimlerde ve Dini Bilimlerde gelecek vaad eden öğrenciler köy okullarından daha üst eğitim kurumlarına gönderilir ve Osmanlı Aydınları ailesine kazandırılırdı.

     Günümüzde de kanıtlanmış olduğuna göre bir çocuğun en verimli öğrenme çağı 6-10 yaşları arasıdır, bu zaman zarfında çocuğa verilen eğitim ve kazandırılan alışkanlıklar çocuğun ömrünün diğer kısmında yaşayacağı hayatı şekillendirmektedir. Bu zamanlarda verilen eğitim ve çalışma disiplini çocuğun bilinç altına yerleşerek onun ileride  o disiplinle çalışacağı için çok daha başarılı olmasını sağlamaktadır.

  Osmanlı dönemindeki bu 4 yıllık süreç günümüzde 12 yıla çıkmıştır bu 12 yıllık eğitim süreci bana göre ülkemizi geriletmekten başka birşey değil aksine zaman kaybıdır. Bir çocuk bu 12 yıllık eğitim döneminde 4.sınıfa kadar sadece okuma öğreniyor 4. sınıftan sonra fen bilimleri sosyal bilimleri görmeye başlıyor. Lisede de bunları tekrar ediyor. Bu sistemin yerine olması gereken; 4. sınıfa kadar okuma yazma öğrenmenin dışında ( ki bu okuma yazma öğrenme işi en fazla 1 dönemde geçilebilir. ) fen bilimleri ve sosyal bilimler konusunda temel bilgiler verilerek 4. sınıfın sonundaki bir sınavla bilgi açısından kendisini yetiştirebilecek öğrenciler seçilmeli. Seçilen öğrencilerin liseye baslaması ve bu lıselerın de genelde laboratuar ortamı vb tüm araçlar ile donatılması ve gelişime açık ogrencılerın bu laboratuarlar sayesınde özel bir eğitime tabi tutulması ve en onemlı caglarını gereksız bilgileri alarak heba etmemesı gerekmektedir. Bu lise eğitimi sonunda sivrilen öğrencilerin üniversitelere alınması buralarda artık kendi görüşlerini ispatlarını yapmaları sağlanmalı bunun içinde profesörlerin o öğrencilerle ders konusunda çok disiplinli ders dışında adeta arkadaş gibi olmaları gerekmektedir . Eğer bu yazdığım sistem hayata geçerse inanın ki Türkiye gençliği Osmanlının Fatih dönemindeki, Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki aydınlar gibi dünyanın gıpta ettiği aydınlar bilim adamları olup dünyanın gidişatında önemli yerlere sahip olacaklardır.İşte o zaman Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki gücüne kavuşmuş olacaktır.